Katolik İnancı


KATOLİK İNANCI
(ÖZET)

Denilebilir ki din insanların kendi hayatındaki sorulara verdiği bir cevaptır. Din yaşama ve yaşamı oluşturan Allah’a karşı bireyin kişisel, zihinsel ve ruhsal tavrını belirlemesidir. Yeryüzü’ne baktığınızda yüzlerce din görebilirsiniz. Hangi coğrafyada hangi koşullarda olursa olsun, insanlar bir inanç sistemi içerisinde yaşamaya çalışmaktadır. Din bir inanç sistemi olarak ele alındığında, hemen hemen her bireyin hayatında farklı bir şekilde olsa da görülmektedir. Dinin bu derece yaygın oluşu insan denen varlığın aslında dindar bir varlık olduğuna işaret etmektedir. İnanma arzusuna ve eylemlerine baktığımızda insanın dindar bir varlık olduğunu söylemek yanlış sayılmaz.
Ancak din kavramının ne anlama geldiğini göz ardı etmemek gerekir. Sözlük anlamıyla din: insanüstü bir varlık ile insan arasındaki ruhsal ve fiziksel ilişkilerin bütününe karşılık gelen inanç sistemidir. Semavi açıdansa: Allah ile onun yarattığı insan arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla, vahiy yoluyla iletilmiş bilgiler sistemidir. Bu bilgiler bazen bizzat Allah tarafından bazen de melekler aracılığıyla ya da peygamberler vasıtasıyla insanlığa ulaştırılmıştır.
Dinlerin oluşumu ve ortaya çıkışı konusunda tarih içinde farklı görüşler bulunmaktadır: Bunlardan ilki Freud ve Marx gibi olgucu filozofların temsil ettiği psiko-sosyal görüştür. Bu ekole göre din insanların kendilerini tatmin etme isteğinden doğmuş, insan ürünü olan, yapay bir inanış sistemidir. Yine bu ekole göre insanlar, yaşamın zorlukları karşısında sığınacak bir güç aramışlardır. Önce bir toteme sonra doğadaki güçlere (Güneş, Ay, Fırtına vb) daha sonrada tüm güçlerin hepsini kendinde toplayan tüm haksızlıkları ortadan kaldıracak, insanın acılarını dindirip ona mutluluk verecek olan evrensel bir Tanrı inancına doğru tarih içinde gelişen bir inanç sistemine sahip olmuşlardır. Bu anlayışa göre Tanrı’yı da dinleri de insanlar oluşturmuştur.

Diğer taraftan din nedir? Dinin kaynağı nedir? Sorusuna cevaben ikinci bir görüş olarak, farklı içeriklerle ifade edilmiş olsalar da, kaynağında her şeyin yaratıcısı Allah olan Vahiyci görüşler bulunmaktadır. Yeryüzünde yüzlerce dinin ve inanış sisteminin olması, insan ve Yaradan arasındaki bağın kopmaz bir biçimde devam ettiğini göstermesi açısından olumlu bir haldir. Öte taraftan dinler arasındaki rekabet ve çatışmalar, bireylerin aklında düşünsel çatışmalar yaratmakta, zihin bulanıklığına neden olmakta, birey ve Yaradan ilişkisine zarar vermektedir. Bazen insanların Allah’tan kopmasının ve onu arayıp tanımanın yararsız bir uğraş olduğu düşünmesinin bir nedenin de bu sözde dindarlık ve kör bir bağnazlık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ön yargılardan uzak bir şekilde ilk soruya cevap vermeye, dini doğru bir şekilde algılamaya çalışalım. Madem pek çok din var. Hangisinin doğru olduğunu nerden bileceğiz? Bu soruya farklı şekillerde cevap verilebilir. Mesela birkaç örnek:
Şu an içinde yaşadığım toplumun, ailemin dini doğru dindir.
Hayatımı kolaylaştıran doğru dindir.
İşime gelen doğru dindir.
Her şeye rağmen gerçeğe dayanan doğru dindir.
Kurucusu kusursuz bir peygamber olan doğru dindir.
Kutsal Kitabı doğru olan doğru dindir.
Bana sorumluluk yüklemeyen doğru dindir.
Tüm dinler özde aynıdır hepsi doğrudur.
Fark etmez hepsi uydurmadır.
Önceki dinler ve kitaplar bozulduğu için, en son geldiği söylenen doğru dindir.
Tüm vahiylerin değişmediğini ve bu vahiylerin birbiriyle uyumlu olduğunu söyleyen doğru dindir.
Belki sizin cevabınız da bunlardan biridir. Ancak bu sorulara temelde iki farklı tutumla cevap verilebilir: Ya güvenedayalı, ya da mantığa dayalı tutum.
Bu soruları takiben şu sorulara da cevap bulmalısınız: Dinler neye hizmet ederler? İşlerimde başarılı olmama mı, yoksa Allah’ın benden istediği gibi yaşamama mı? Görüldüğü gibi doğruyu arama sürecinde, dindar bir varlık olan insanı, önemli bir araştırma çabası beklemektedir. Bu araştırma sürecinde bizler için önemli bir soru daha bizi beklemektedir. Acaba Hıristiyanlık bir din midir? Din teriminin tanımına bakacak olursak: Bir yanıyla bir inanç sistemi olduğu, Allah ile insan arasındaki ilişkileri düzenlediği için dindir. Ancak İsa Mesih biz zavallı insanların bir dinleri olsun diye işkence görüp ölüme razı olmamıştır. Bir inanç sisteminin içinde kaybolmak için bizi bulup kurtarmamıştır. Allah bizi İsa Mesih’in benzerliğinde kendi öz varlığında, sonsuzlara dek sevgide yaşamak için O’nu bize göndermiştir. Allah bizleri kul olmaktan öte sevgili olmak için var etmiştir. Bu yönüyle Mesihçi anlamına gelen Hıristiyanlıkta, Allah ve insanın ilişkisi tüm dinleri aşan bir özelliğe sahiptir. Bu sevgili kavramını biraz açalım. Burada Romantik bir sevgiden bahsedilmiyor. Nasıl bir sevgiden bahsedildiğini anlamak için İncil’in yazıldığı dillerden biri olan Yunan diline bakmak gerekmektedir. Yunancada sevgi için dört farklı tanımlama ve terim kullanılmıştır.
"Philia" (Sevgi): Daha çok fayda ilişkisine dayanan sevgiyi ifade eder, örneğin felsefe olarak Türkçeye geçen, "bilgelik sevgisi" anlamına gelen philiasophia.
"Storge" (Sevgi): Aile fertlerinin birbirini sevmesini ifade eder, "doğal" bir sevgidir.
"Eros"(Sevgi): Seksüel sevgiyi ifade eder, cinsellikle ilgilidir.
"Agape" (Sevgi): Çıkar beklemeden karşılıksız olarak verilen gerçek sevgiyi ifade eder, İncil’de kutsal "sevgi" için bu sözcük kullanılmıştır. Allah ve insan arasındaki sevgi ilişkisine karşılık gelen bu "Agape" terimi, tasavvufta da âşık ve maşuk mecazlarıyla defalarca dile getirilmiştir. Bu özel bir sevgililiktir. İncil bu ilahi aşkı pek çok ayetle tasdik eder ve kutsal sayar. Birkaç örnek verelim:
1.Yu.4: 8 Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir.
1.Yu.4: 7 Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Tanrı'dandır. Seven herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı tanır.
1.Yu.4: 16 Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar.
Ayetlerde de gördüğümüz gibi, sevmek Allah’tan doğmak, onu tanımak ve onda yaşamak demektir. Özellikle "Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar." Ayetin bu bölümünde aynı yaşamı karşılıklı olarak paylaşmaktan bahsedilmektedir. İşte bu nedenle Hıristiyanlık dinden de öte bir inanç ve yaşam şeklidir diyebiliriz. Önemli bir fark da şudur:
Tüm dinlerde, yaratıcıya ulaşmak için dua edilir. İbadetler yapılır. Birey Ona ulaşmak için iyi amellerde bulunur, sevap işler, biriken sevapları onu yaratıcıya yaklaştırır. Ancak Hıristiyanlıkta durum tersidir. Birey, Allah’a değil; Allah bireye ulaşır. O, bizim sınırlı varlığımızla, onun tüm kudretine ve sonsuz gücüne ulaşamayacağımızı bildiğinden, Mesih İsa aracılığıyla kendisini bize tanıtmış ve yaradan ve yaratıcı arasındaki engel olan günahı yok etmiştir. Bu nedenle Hıristiyan inancı için hem dindir, hem de dinden de öte denilebilir. Eğer bu sayfadaysanız Gerçeği arıyorsunuz demektir. Herhangi bir inanca sahip bir bireyin farklı bir inancı araştırması ya da kendi inancını araştırması onun entelektüel çerçevesinin genişliğinin işaretidir. Dünyaya dar kalıplarla bakan bir birey sorgulamaksızın düşünmeksizin var olan durumu kabul eder. Soru sorma ve yanıt arama, düşünen insanın akli melekelerinin ilki ve en önemlisidir. Hayatın anlamı, ölümün anlamı, insan olmanın anlamı, bilginin anlamı gibi en temel kavramları sorgulamadan yaşamak gözleri gören bir kişinin sıkıca onları kapatması gibi akıl dışı bir durumdur. Bununla beraber sorgulama ya da araştırma yaparken ön yargılarımızdan da kurtulmalıyız. Eğer söz konusu bir inançsa, bir inanç araştırılıyorsa kendi bakış açımıza ve prensiplerimize göre değerlendirme yapmamız da doğru olmayacaktır. Kendi gerçeklerimize göre değil araştırdığımız inancın kendi gerçekliğine göre değerlendirme yapmalıyız. Kendi evinizin anahtarıyla başka evin kapısını açamazsınız. Şayet araştırmanın sonunda vereceğiniz kararı baştan vermişseniz. Başka bir gerçekliği tanıma şansından mahrum kalmışsınız demektir. Bu sayfada Hıristiyanlık inancını özetle anlatmaya çalışacağız. Tarihte anlamı en çok yanlış anlaşılmış kavramlardan biri "Hıristiyan" kavramıdır. Asıl manası Mesihçi, Mesih’i izleyen anlamına gelmektedir. Bu ad ilk olarak İS. 40’lı yıllarda Antakya’da yaşayan Yahudi-İsevi’ler için kullanılmıştır. Bundan önce İsa Mesih inanlıları Yahudiliğin Nasranî tarikatı olarak görülüyor ve bazı çevrelerce aşağılanıyordu. Günümüzde de Yahudi asıllı Mesih inanlıları bulunmaktadır. Bunlar kendilerine Mesianik demektedir. Hıristiyanlığın her şeyi, Mesih’le başlayıp Mesih’le bittiği için özellikle Anadolu’da yaşayan kimi Hıristiyanlar kendilerine daha yerel bir ifadeyle Mesihi demektedir. Hıristiyanlık inancı  özellikle modern Batı ülkelerinde yayılmıştır. Bu toplumlara ait bazı sinema filmlerinde boyunlarında Haç bulunan ama İsa’dan haberi olmayan pek çok insanın davranışlarından dolayı Hıristiyanlık Batı’ya özgü fakat yozlaşmış bir din şeklinde algılanmaktadır. Ama bu yanlış bir algılamadır. Hıristiyanlık, Ortadoğu’da Kudüs’te, İncil’in ta kendisi olan Mesih İsa’nın, Allah’ın Melekutunu (egemenliğini) vaaz etmesiyle tomurcuklanmış, havarilerin bu İncili (Müjde anlamına gelir)  Anadolu üzerinden Dünyaya taşımasıyla açmış bir çiçektir. Kimliğinizde Hıristiyan yazıyor diye Hıristiyan olamazsınız. Aileniz Hıristiyan diye siz de Hıristiyan sayılamazsınız. Bilinçli bir şekilde hayatınızı,  İsa Mesih aracılığıyla Allah’a sunmadığınız, Onun hayatına katılmadığınız sürece İsa Mesih inanlısı olamazsınız. En çok yanlış anlaşılan durumlardan biri de maalesef budur. Ailemizden genetik özelliklerimizi alabiliriz; imanımızı değil! Doğuştan Hıristiyan olmak diye bir şey yoktur. Hıristiyan: Mesih’i izleyen, Ona inanan, Onun gibi yaşamak isteyen kişidir. Öyleyse şunu sormamız gerekiyor: Mesih İsa kimdir? Hıristiyan inancı İsa Mesih’te açıklanan gerçekler bilinmeden anlaşılamaz. Eğer Hıristiyanların Onu nasıl anladıklarını ve nasıl inandıklarını merak ediyorsanız aşağıdaki başlıkları okuyunuz.

Belki sizin cevabınız da bunlardan biridir. Ancak bu sorulara temelde iki farklı tutumla cevap verilebilir: Ya güvenedayalı, ya da mantığa dayalı tutum.
Bu soruları takiben şu sorulara da cevap bulmalısınız: Dinler neye hizmet ederler? İşlerimde başarılı olmama mı, yoksa Allah’ın benden istediği gibi yaşamama mı? Görüldüğü gibi doğruyu arama sürecinde, dindar bir varlık olan insanı, önemli bir araştırma çabası beklemektedir. Bu araştırma sürecinde bizler için önemli bir soru daha bizi beklemektedir. Acaba Hıristiyanlık bir din midir? Din teriminin tanımına bakacak olursak: Bir yanıyla bir inanç sistemi olduğu, Allah ile insan arasındaki ilişkileri düzenlediği için dindir. Ancak İsa Mesih biz zavallı insanların bir dinleri olsun diye işkence görüp ölüme razı olmamıştır. Bir inanç sisteminin içinde kaybolmak için bizi bulup kurtarmamıştır. Allah bizi İsa Mesih’in benzerliğinde kendi öz varlığında, sonsuzlara dek sevgide yaşamak için O’nu bize göndermiştir. Allah bizleri kul olmaktan öte sevgili olmak için var etmiştir. Bu yönüyle Mesihçi anlamına gelen Hıristiyanlıkta, Allah ve insanın ilişkisi tüm dinleri aşan bir özelliğe sahiptir. Bu sevgili kavramını biraz açalım. Burada Romantik bir sevgiden bahsedilmiyor. Nasıl bir sevgiden bahsedildiğini anlamak için İncil’in yazıldığı dillerden biri olan Yunan diline bakmak gerekmektedir. Yunancada sevgi için dört farklı tanımlama ve terim kullanılmıştır.
"Philia" (Sevgi): Daha çok fayda ilişkisine dayanan sevgiyi ifade eder, örneğin felsefe olarak Türkçeye geçen, "bilgelik sevgisi" anlamına gelen philiasophia.
"Storge" (Sevgi): Aile fertlerinin birbirini sevmesini ifade eder, "doğal" bir sevgidir.
"Eros"(Sevgi): Seksüel sevgiyi ifade eder, cinsellikle ilgilidir.
"Agape" (Sevgi): Çıkar beklemeden karşılıksız olarak verilen gerçek sevgiyi ifade eder, İncil’de kutsal "sevgi" için bu sözcük kullanılmıştır. Allah ve insan arasındaki sevgi ilişkisine karşılık gelen bu "Agape" terimi, tasavvufta da âşık ve maşuk mecazlarıyla defalarca dile getirilmiştir. Bu özel bir sevgililiktir. İncil bu ilahi aşkı pek çok ayetle tasdik eder ve kutsal sayar. Birkaç örnek verelim:
1.Yu.4: 8 Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir.
1.Yu.4: 7 Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Tanrı'dandır. Seven herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı tanır.
1.Yu.4: 16 Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar.
Ayetlerde de gördüğümüz gibi, sevmek Allah’tan doğmak, onu tanımak ve onda yaşamak demektir. Özellikle "Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar." Ayetin bu bölümünde aynı yaşamı karşılıklı olarak paylaşmaktan bahsedilmektedir. İşte bu nedenle Hıristiyanlık dinden de öte bir inanç ve yaşam şeklidir diyebiliriz. Önemli bir fark da şudur:
Tüm dinlerde, yaratıcıya ulaşmak için dua edilir. İbadetler yapılır. Birey Ona ulaşmak için iyi amellerde bulunur, sevap işler, biriken sevapları onu yaratıcıya yaklaştırır. Ancak Hıristiyanlıkta durum tersidir. Birey, Allah’a değil; Allah bireye ulaşır. O, bizim sınırlı varlığımızla, onun tüm kudretine ve sonsuz gücüne ulaşamayacağımızı bildiğinden, Mesih İsa aracılığıyla kendisini bize tanıtmış ve yaradan ve yaratıcı arasındaki engel olan günahı yok etmiştir. Bu nedenle Hıristiyan inancı için hem dindir, hem de dinden de öte denilebilir. Eğer bu sayfadaysanız Gerçeği arıyorsunuz demektir. Herhangi bir inanca sahip bir bireyin farklı bir inancı araştırması ya da kendi inancını araştırması onun entelektüel çerçevesinin genişliğinin işaretidir. Dünyaya dar kalıplarla bakan bir birey sorgulamaksızın düşünmeksizin var olan durumu kabul eder. Soru sorma ve yanıt arama, düşünen insanın akli melekelerinin ilki ve en önemlisidir. Hayatın anlamı, ölümün anlamı, insan olmanın anlamı, bilginin anlamı gibi en temel kavramları sorgulamadan yaşamak gözleri gören bir kişinin sıkıca onları kapatması gibi akıl dışı bir durumdur. Bununla beraber sorgulama ya da araştırma yaparken ön yargılarımızdan da kurtulmalıyız. Eğer söz konusu bir inançsa, bir inanç araştırılıyorsa kendi bakış açımıza ve prensiplerimize göre değerlendirme yapmamız da doğru olmayacaktır. Kendi gerçeklerimize göre değil araştırdığımız inancın kendi gerçekliğine göre değerlendirme yapmalıyız. Kendi evinizin anahtarıyla başka evin kapısını açamazsınız. Şayet araştırmanın sonunda vereceğiniz kararı baştan vermişseniz. Başka bir gerçekliği tanıma şansından mahrum kalmışsınız demektir. Bu sayfada Hıristiyanlık inancını özetle anlatmaya çalışacağız. Tarihte anlamı en çok yanlış anlaşılmış kavramlardan biri "Hıristiyan" kavramıdır. Asıl manası Mesihçi, Mesih’i izleyen anlamına gelmektedir. Bu ad ilk olarak İS. 40’lı yıllarda Antakya’da yaşayan Yahudi-İsevi’ler için kullanılmıştır. Bundan önce İsa Mesih inanlıları Yahudiliğin Nasranî tarikatı olarak görülüyor ve bazı çevrelerce aşağılanıyordu. Günümüzde de Yahudi asıllı Mesih inanlıları bulunmaktadır. Bunlar kendilerine Mesianik demektedir. Hıristiyanlığın her şeyi, Mesih’le başlayıp Mesih’le bittiği için özellikle Anadolu’da yaşayan kimi Hıristiyanlar kendilerine daha yerel bir ifadeyle Mesihi demektedir. Hıristiyanlık inancı  özellikle modern Batı ülkelerinde yayılmıştır. Bu toplumlara ait bazı sinema filmlerinde boyunlarında Haç bulunan ama İsa’dan haberi olmayan pek çok insanın davranışlarından dolayı Hıristiyanlık Batı’ya özgü fakat yozlaşmış bir din şeklinde algılanmaktadır. Ama bu yanlış bir algılamadır. Hıristiyanlık, Ortadoğu’da Kudüs’te, İncil’in ta kendisi olan Mesih İsa’nın, Allah’ın Melekutunu (egemenliğini) vaaz etmesiyle tomurcuklanmış, havarilerin bu İncili (Müjde anlamına gelir)  Anadolu üzerinden Dünyaya taşımasıyla açmış bir çiçektir. Kimliğinizde Hıristiyan yazıyor diye Hıristiyan olamazsınız. Aileniz Hıristiyan diye siz de Hıristiyan sayılamazsınız. Bilinçli bir şekilde hayatınızı,  İsa Mesih aracılığıyla Allah’a sunmadığınız, Onun hayatına katılmadığınız sürece İsa Mesih inanlısı olamazsınız. En çok yanlış anlaşılan durumlardan biri de maalesef budur. Ailemizden genetik özelliklerimizi alabiliriz; imanımızı değil! Doğuştan Hıristiyan olmak diye bir şey yoktur. Hıristiyan: Mesih’i izleyen, Ona inanan, Onun gibi yaşamak isteyen kişidir. Öyleyse şunu sormamız gerekiyor: Mesih İsa kimdir? Hıristiyan inancı İsa Mesih’te açıklanan gerçekler bilinmeden anlaşılamaz. Eğer Hıristiyanların Onu nasıl anladıklarını ve nasıl inandıklarını merak ediyorsanız aşağıdaki başlıkları okuyunuz.
Bir Tek Allah’a İnanıyorum
Her şeyden önce, bir tek Allah vardır. Ondan başka bir ilah ya da ilahe yoktur. Var olan her şeyin kaynağı ve yaratıcısı odur. Bazı çevrelerde Hıristiyanların üç tane ilaha inandıkları söylenmektedir. Bu ya bir yanlış algılamadır ya da iftiradır. Bütün Kutsal Kitap’ta tek Allah’ın var olduğu, üzerine basa basa vurgulanmıştır. Öte taraftan   Hıristiyanlığın Peder, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde ifade edilen, üç uknum inancına sahip olduğu da bir gerçektir. Bu üç uknum izahı, Hıristiyan olmayan özellikle de Yahudi  ve Müslüman kardeşlerimize tevhit inancını bozan bir olgu gibi yansımaktadır. Üç uknum anlayışı tek ve bir olan Allah’ı parçalara bölmek ya da ona eş tanrılar atfetmek değildir. Peki, nedir öyleyse bu uknum anlayışı? Her iman sahibinin de bildiği gibi vahiy aracılığıyla insanlığa ulaştırılmış, Allah’ın zati ve subuti sıfatları vardır. Bunlara ek olarak, İslam inancında Allahın kişiliğine ve tabiatına atfen 99 ismi bulunmaktadır. Yahudi inancında da Allah’ın yüceliğini açıklayan özel adları ve unvanları bulunmaktadır. Bu isimlerle birden fazla Allah’ın var olduğunu değil tek Allah’ın öz yapısında sahip olduğu eşsiz yüceliği anlatma isteği vardır. Örneğin Besmele söylenirken de; Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla denmekte, tek olan Allah’ın sıfatlarının ve kişiliğinin yüceliğine dikkat çekilmektedir. Rahman, Rahim ve Allah derken üç ayrı ilahtan bahsedilmiyor.  Aynı durum Hıristiyan imanı içinde geçerlidir. Hıristiyan inancı da Baba Oğul Kutsal Ruh’ta tek Allahın öz yapısıyla ilgili üç zati özelliği vurgulamaktadır. Burada kullanılan kelimelerin günümüzde kazandığı anlamlar ve bizim bunlara verdiğimiz manalar, antropoformist bir çağrışım yaratabilir. Ancak bizler gerçeği anlamak için, kelimelere değil onların karşılık geldiği gerçeğe bakalım. Dil değişir kelimelere yüklenen manalar zamanla değişir ama onların gösterdiği gerçek değişmez. Unutmamalıyız ki kelimelerin gerçek anlamı yanında mecaz anlamları da vardır. Bu mecazların hangi gerçeği ifade ettiğine dikkat etmemiz gerekir. Dildeki teşbih ve mecazları, ruhsal yönleriyle düşünmeliyiz. Şimdi üç uknumda ifade edilen Allah’ın şahsi kişiliğine bakalım:

Baba ( Peder ): Allahın ontolojik (varlıkbilimsel) sıfatlarından birincisi Allah’ın Baba olarak ifadesidir. Baba terimi kulağa sanki cinsel bir münasebet neticesinde erkeğin sahip olduğu sıfatı yansıtır gibi gelmektedir. Ancak burada bir mecaz vardır. Allah her türlü cinsi ve beşeri ilişkiden uzaktır. Peki, öyleyse Baba ya da Peder derken ne kastedilmektedir. Sözcüğün orijinali Aramice (İsa Mesih döneminde yaygın olarak konuşulan dil) ABBA dır. Bu ad ve unvanla, Allahın her şeyin kaynağı ve var olmasının nedeniolduğu vurgulanmaktadır. BABA  adı, var oluşun kaynağı ve nedeni olan Allah’ın işaret edilmesini ve yaratılışın sorumlusunun ve planlayıcısının kimliğini açıklar. Bundan başka bir şey değil. Bunun yanı sıra, Baba unvanı, evlatlarıyla var olmak isteyen, sevgiyle kucaklayan, yarattıklarıyla yakından ilgilenen bir Allah tasavvuru oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, Allah her şeyi sevgiyle yaratan ve varlığı devam ettiren, kâinatın efendisi ve sahibi olan varlıktır. Onun bu özellikleri Baba adında özetlenir.Velî sıfatıyla Kuran’da vurgulanan özelliğe benzerdir.
EN'AM SURESI: 14 De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan başkasını mı Velî edineyim?
ŞÛRA SURESİ: 28 O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Velî'dir O, Hamîd'dir.

Oğul ( Kelam-Logos ): Hıristiyan inancında belki de hiçbir terim Oğul terimi kadar yanlış algılanmamıştır. Sanki Allah, Meryem Ana’dan cinsel münasebetle bir evlat edinmiş sanılmaktadır. Hıristiyanlığın yayıldığı yıllarda, Eski Mısır dininde, İsis-Osiris-Horus şeklinde bir üçleme inancı vardı. Osiris erkek, İsis kadın ve Horus da oğul tanrıydı.  Bu inanıştan etkilenen bazı sapkın tarikatlar, Afrika ve Mezopotamya’da yayılmışlardı. Bu dini inanca mensup olan  kişiler Hıristiyan olduklarında, eski inançlarını da Gerçek Hıristiyan imanını bozacak şekilde değiştirerek: Baba-Meryem-İsa şeklinde sapık ve putperest bir uknum anlayışına sahip oldular. Eski dinlerinin etkisiyle böyle bir inanca sürüklenmişlerdi. Ancak İncil’e göre bu açık bir saçmalıktır. Salih hiçbir Hıristiyan böyle bir saçmalığa, böyle bir küfre asla inanmaz. Allah bir evlilik ya da beşeri ve cinsi münasebet yoluyla oğul sahibi olmamıştır. Böylesi bir fikir tüm Hıristiyanlar için küfür sayılır düşünülmesi dahi iğrençtir. Böylesi bir inanış paganizmden başka bir şey değildir. Bu terimin özellikle Yahudi ve Müslüman kardeşlerimizi rahatsız ettiğinin, onların zihninde putperest bir imaj yarattığının bilincindeyiz. Ancak Kilisenin ilan ettiği Oğul terimi mecazlı bir terimdir. Allah’ı anlamaya çalışırken tüm inançlar mecaza başvurmuşlardır. Örneğin İslam inancının kaynağı olan Kuran’da  da "Allahın Yüzü" mecazı bulunmaktadır.
BAKARA SURESİ:  115 Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
İslam inancına göre, şekilden münezzeh olan Allah’ın nasıl bir yüzü olabilir? Ancak açıktır ki bu bir mecazdır. Tıpkı Oğulluk mecazı gibi, Peki, kimdir bu Oğul?
İlk olarak Oğul: Allahın Kelamıdır. Yani Allah’ın varlığı yaratan sözüdür. Ona Kelamullah ( Yunanca Logos ) denir. Allah her şeyi Kelamı vasıtasıyla yaratmıştır. Allah’ın Kelamı Allah ile özdeştir. Allah gibi ezeli ve ebedidir. Ayrıca Kelam Allah’tan ayrı düşünülemez. Çünkü Kelam daha sonradan ortaya çıkmış ve Allah’a eklenmiş bir özellik olamaz. Öyle olsa idi Allah, Kelam ortaya çıkıncaya kadar düşünmüyor, akletmiyor olacaktı. Düşünmeyen bir Allah olamayacağına ya da sonradan düşünmeye ve akletmeye başlayan bir Allah tasavvuru yapılamayacağına göre Kelam da Allah gibi Allahın öz varlığında ezeli ve ebedi olarak vardı. Allah, Kelamıyla varlığı yaratmış, Kelamının sesiyle peygamberlere ulaşmış ve kendi gerçeğini ve lütfunu da Kelamını Mesih İsa’da somutlaştırarak, kendini insanlığa açıklamıştır.  Şimdi, Kelam yani Allah’ın düşünme, bilme ve yaratma sıfatı Oğul, Oğul da İsa Mesih’e ise, İsa Mesih insan olarak dünyaya gelmeden önce de vardır demektir. Hem de Allahın öz varlığında var olarak. Bunu sonradan Hıristiyanlar uydurmamıştır. Havari Aziz Yuhanna İncil’de şöyle yazmaktadır.
Tanrısal Söz (Kelam, Logos )
Yu.1: 1 Başlangıçta Kelam vardı. Kelam Allah ile birlikteydi ve Kelam Allah idi.
Yu.1: 2 Başlangıçta O, Allah ile birlikteydi.
Yu.1: 3 Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı.
Yu.1: 4 Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı.
Havari şöyle devam etmektedir: Yu.1: 14 Kelam, insan oluparamızda yaşadı. O'nun yüceliğini Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul'un yüceliğini gördük.
İncil: Söz (kelam, logos) ve Oğul’un aynı kişi olduğunu ve onun insan olarak dünyaya geldiğini ilan etmektedir. Hıristiyanların inandığı Mesih İsa, ezeli ve ebedi olarak Allah’ın öz varlığı olan Kelamının, Meryem Ana’nın rahminde insan olan, ete kemiğe bürünen hali olduğudur. Asla cinsi veya beşeri bir ilişkinden doğma bir Oğul değildir. Hıristiyanlar bu ada (Oğul) ruhsal anlamıyla bakar ve düşünürler.
Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da...Kendi Oğluyla bize seslenmiştir (İncil, İbranilere Mektup 1,1–2).

Kutsal Ruh (Ruhül Kudüs): Ruh terimi Allah’ın kudretini ifade eden, yaratılışı kuşatan, can veren yüceliği için kullanılmıştır. Ruh sözcüğünün anlamı nefes, hava ve soluktur. Allah ilk insan olan Âdemi yarattığında ona kendi ruhundan üflemiştir. Yar.2: 7 RAB Tanrı Âdem’i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. Âdemin yaratılışı ve canlanışı Allah’ın Kutsal Ruh’u aracılığıyla gerçekleşmiştir. Aynı Kutsal Ruh’u İsa Mesih’in doğumunda etkin olurken görüyoruz.
MATTA:  Mat.1: 18 İsa Mesih'in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf'la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önceMeryem'in Kutsal Ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı.
 LUKA:  Luka1: 35 Melek ona şöyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğludenecek. Buradaki gebelik Kutsal Ruh’un kudretiyle oluşmuştur. Cinsel ya da beşeri bir durum söz konusu dahi edilemez. Allahın Kelamı ve Ruhu Mesih’in doğum sürecinde bir arada etkindir. Peki, Kutsal Ruh Allahın kendi öz ruhumudur yoksa bir başka varlık mıdır? Hıristiyanlar Kutsal Ruh’un Allahın ta kendisi olduğuna inanırlar. Nasıl ki bir insan kendi ruhuyla yaşayan bir varlıksa ve onun ruhu cüzi kabiliyetlere sahipse Allah da kendi Kutsal Ruh’uyla külli kabiliyetleriyle vardır. Bazı çevrelerde Kutsal Ruh’un Cebrail olduğu söylenmektedir. Ancak bu gerçeği yansıtmamaktadır. Cebrail'in kendisi Meryem’e müjdeyi verirken "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğludenecek." demiş kendisinden bahsetmemiştir.  Kutsal Ruh’tan Yüceler Yücesinin Gücü diye tanımlama yaparak O’nun Allahın kendisinden bir uknum olduğunu ifade etmiştir. Bu üç ad ve uknum ( BABA, OĞUL, KUTSAL RUH ) Mesih İsa’nın göğe alınması sırasında son buyrukla tek bir isim, tek bir kişi olarak Mesih tarafından havarilere duyurulmuştur.
MATTA:  Mat.28: 19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;
Bilinmesi gereken bir diğer gerçekte vaftizle ilgilidir. İsa Mesih Havarilerden, kendisine iman edecek kişileri vaftiz etmelerini istiyor. Vaftiz bireyin günahlarını açıkça itiraf ederek kamu önünde tövbekâr bir hayatı seçtiğini ilan etmesine dayalıydı. Kişi günahlarını itiraf ederdi. Ve vaftiz töreni tek bir kişinin adına yapılabilirdi. Ayrı ayrı kişilerin adına değil. Son buyrukta da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla diyerek tek bir kişinin adına vaftiz etmelerini buyuruyordu. Üç uknum konusunu somutlaştırmak için birkaç örnek daha verelim. Mesela güneşi ele alalım. Güneşin fiziksel bir kütlesi, ısısı ve ışığı vardır. Bunlar üç farklı özelliktir. Kütlesi ışık değildir. Isısı kütlesi değildir. Ancak birbirinden farklı da olsa farklı olan bu özellikleriyle güneş bir ve tektir.  Ancak şu da bir gerçektir ki teslis ( üç uknum ) inancı tam olarak anlatılamayacak bir sırdır. Bu sırrı insanoğlunun tam olarak açıklayabilmesi ve anlayabilmesi Allah’ın ilahi yardımıyla mümkün olabilir.
Özetle şöyle diyebiliriz: Allah birdir ve tektir. Ondan başkası yoktur. Baba, Oğul, Kutsal Ruh bir ve tek olan Allahın ontolojik zati uknumlarıdır. Hıristiyanların Allah inancı bu şekildedir. İnsanı ve her şeyi Allah yarattı tüm inanç sahiplerinin ortak gerçeği budur. Semavi inançların tamamında ilk insanın yaratılışı benzer bir şekilde anlatılmaktadır. Allah insanı sevgi için yarattı çünkü Allah sevgidir. (1.Yu.4: 16 Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar). Aden bahçesi adı verilen özel bir yerde, Âdem ve eşi Havva’yla, Allah arasında özel bir sevgi bağı bulunmaktaydı. Bahçe terimi özellikle ilginçtir. Orta doğuda kuraklığın ve çöl ikliminin sürdüğü bir coğrafyada özenle hazırlanmış bir bahçe eşsiz bir servet demekti. Allah bir servet özelliğine sahip bu bahçeyi insanla paylaşmak üzere ona vermiş, onu yarattığı bu güzelliğe egemen kılmıştı. Bu bahçede Allah ve insan arasında doğrudan bir ilişki vardı. Aracısız ve yüz yüze yakın bir ilişki bulunmaktaydı. Peki, ne oldu da bu yüz yüze ilişki son buldu? Neden biz insanlar bu ilişkinin, bu yakınlığın dışında kaldık? Vahye baktığımızda bu soruların cevabının insanın Allah’a karşı günah işlemesinde yattığını görebiliriz. Allah sonsuz güzellik ve nimetler içerisinde bulunan insana tek bir ağacın meyvesini yasaklamıştı. İyiyle kötüyü bilme ağacının meyvesini. Peki, bu yasağın gerçek anlamı neydi? Allah despot biri olduğu için mi yasak koydu? Tabii ki hayır, İnsanların özgürce seçim yapması için en az iki seçenek olmalıydı. Allah, insanla bir robot ya da makine gibi ilişki kurmak istemiyordu.  Özgür iradesiyle bu ilişkiyi devam ettirmesini istiyordu. Gerçek sevgi; özgür kıldığı, özgürlüğe dayandığı sürece gerçektir.  İnsan isterse bu ilişkiyi sonlandırabilsin diye başka bir ağaç sembolüyle ona ikinci bir tercih hakkı olduğunu gösteriyordu. Ancak en başından uyarısını da vererek… Uyarı şöyleydi. Yar.2: 16 Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu. "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünküondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." Burada ölüm sözcüğü çok sarsıcı ve Hıristiyan inancının temel doktrinlerinden birini vurgular. Ayrıca günah sözcüğü İbranice bir mecazla, ölüm veren ya da ölüm getiren anlamını bu ayetten alır. Ölüm, birbirine en yakın kişilerin arasındaki bağın kopması, yakınlığın sonsuz bir uzaklığa dönüşmesi değil midir? Hepimizin bildiği gibi insan o ağacın meyvesinden yemiştir. Bir meyve yemekte ne var diye düşünebiliriz ancak o meyveyi yemek Allah’la ilişkinizi bitirmenizi temsil ediyorsa, Allah’ı değil de kendi kendinize tapmayı tercih ediyorsa ortada korkunç bir günah var demektir. Bu günah ölüm getirmiştir. Neye ölüm getirmiştir: Allah ve insan arasındakiyakın ilişkiye ölüm getirmiştir. Eğer eşinizi aldatırsanız onunla aranızdaki sevgi dolu ilişkiyi öldürmüş olursunuz. Bir dostunuza hainlik ederseniz, Dostluğunuzu öldürürsünüz. İşte günahın gerçek anlamı budur. İnsan, Allaha karşı günah işleyince artık Aden bahçesinde kalamazdı. Sevgi dolu Allah ile kalamazdı. Nur olan Allah ile karanlığa bulanmış insan aynı ilişkiye devam edemezlerdi. Bu yüzden Âdem ve Havva, Aden cennetinden çıkarıldı. Yar.3: 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı. Bugün neden Aden bahçesinde Allah ile birlikte değiliz sorusunun cevabı; işte insanların Ona karşı işlediği günahtır. Bizlerde Âdem ve Havva’nın çocukları olarak onların kaderini paylaşmaktayız. Âdem ve Havva günah işledi ve Allah ile ayrı düştüler yani yaşamın kaynağı olan Allah ile kusursuz bağlarını kopararak ruhsal manada öldüler. Peki, Allah şimdi ne yapacaktı? İnsanı kendi haline mi terk edecekti? Eğer onları terk edecek olsa merhametsiz olacaktı. Ama günahlarını görmezden gelse bu seferde adil olmayacaktı. Hem adil hem de merhametli olmanın yolu insanları kurtaracak özel bir kurtuluş yolu hazırlamaktı. Âdem ve Havva’nın günahının sonuçlarını ortadan kaldırmak için özel bir yol... Bu yolun nasıl bir yol olduğuna bakalım. Âdem ve Havva günah işlediklerinde ne oldu, ilk sonuç neydi? Önce bunu araştıralım. Yar.3:6...Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. İlk olarak gözleri açıldı. Gözlerinin açılması daha önce hiç görmüyorlardı demek değildir. Burada gene mecaz sanatı kullanılmaktadır. İnsanın kendini, çevresini ve Allah’ı, günahtan önce algılayış şekliyle günah işledikten sonra farklı algıladıkları vurgulanmaktadır. Günah işlemeden önce kusursuz bir bakış açısına sahiptiler Allah’ın kendilere bahşettiği kutsallık sayesinde hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemekteydiler. Ama günahtan sonra çıplak olduklarını yani eksik ve ihtiyaç içinde zayıf varlıklar olduklarını anladılar. Çünkü günah, Allah’ın bahşettiği güzellikleri görmelerini engellemişti. Evet, ikisi de zayıf ve eksik olduklarını fark ettiler. Bu acziyet ve utanç duygusundan kurtulmak için kendilerine bir yol aradılar. Ayette buldukları yol şöyle açıklanmaktadır.İncir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Burada da açıklanmak istenen gerçek, dolaylama ve mecazla verilmiştir. İncir yaprağı benzetmesiyle, kendi günahlarının sonuçlarını kendileri ortadan kaldırmaya, kendi çözüm yollarıyla, işledikleri günahı örtmeye çalıştıkları gösterilmektedir. Günümüzde de insanlar kendi günahlarını kendi çözüm yollarıyla, kendi felsefeleriyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Yani hala incir yaprakları kullanmaktadır. Ancak Allah bu çözüm yolunu kabul ediyor mu? İnsanların kendi amellerinin günahı ortadan kaldırmaya yetip yetmediğini Kutsal Kitap’ta görebiliriz: Yar.3: 21 RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Allah incir yaprağı çözümünü kabul etmemiştir. İnsanların işledikleri günahı hafife aldıklarını, hemen çözülebilecek bir sorun olarak görmelerini kabul etmemiştir. Gerçek şu ki günahı ortadan kaldırmak insan sınırlarını aşankutsal bir varlığın eylemiyle mümkündür. Günah işleyerek bu kutsallığı kaybetmiş olan insanın çözümleri yetersizdir. Allah’ın çözümü ise farklıdır. Deriden elbiselerle, deriden giysilerle insanın çıplaklığını örtmüştür. İyi ama bu deri nerden alınmıştır? İnsanın ayıbını örten bu deri nasıl sağlanmıştır? Yar.3: 21 RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi ayetiyle  ilk kurbaneylemine değinilmektedir. Allah tarafından bir kurban sağlanmış ve onun derisiyle elbise yapılmıştır. Bu elbiseyle günahın sonuçları örtülmüştür. Allah’ın günah için sağladığı çözüm yolu bir kurban aracılığıyla gerçekleşmiştir. Kurban (İbranice Korban) kelimesi yakınlaştıran sunu anlamına gelmektedir. Kimleri yakınlaştıran bir sunudur? Kesen kişiyle kendisine karşı günah işlenmiş olan Yaratıcıyı yakınlaştıran bir sunudur. Peki, neden yakınlaşmak gerekiyor, ne zaman ayrı düşüldü ki yakınlaşmaya ihtiyaç duyuyoruz? Az önce değindiğimiz gibi insanın günahı, yakınlığı yok ettiği için artık yakınlaştırıcı yani Kurban gerekiyor. İnsanla Yaratıcı arasındaki uzaklığı aşmanın yolu ona bir kurban sunmaktır. Bu uzaklık insanların işlediği günahtan doğmuştu, kurban sayesinde günahın yarattığı mesafeler aşılacaktı. İlk kurbanı da Allah’ın bizzat kendisinin sağlamış olması onun insanlarla yakınlaşmasının tek yolunun kurban olduğunun altını çizmek istemesindendir. Kurban eylemi sırasında birtakasın gerçekleştiğini görürüz. Günahı işleyenin canı değil başka bir canlının kanı akıtılır. Kurbanlık hayvan, günah işleyenin yerine ölüme gider. Söz konusu takasta kurbanlık hayvan bir fidye, kurtuluş fidyesi olarak Allah’a sunulur. Bir canın kurtuluşu için başka bir can verilir. Peki, suçsuz ve masum bir canlı neden suçluyla yer değiştiriyor? Bunun anlamı ne? Bunun anlamı, Allah’ın suçluları, kusurluları yani günahkârları kurtarmak için suçsuz, kusursuz ve günahsız bir kurtarıcı gönderecek olmasına dikkat çekmek istemesidir.


Âdem ve Havva’dan sonra onların evlatları yeryüzüne dağıldı. İlk evlatları Kayin ve Habil Allah’a sunular getirdiler.Yar.4: 3 Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerindenRAB' be sunu getirdi. Yar.4: 4 Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. Yar.4: 5 Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. Yar.4: 6 RAB Kayin'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın? Yar.4: 7 Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim?Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın."  Burada da görüyoruz ki Allah Kayin’in sebze ve meyve sunusunu değil Habil’in kurban sunularını kabul etmiştir. Bir kez daha Allah’a yakınlaşmanın yolu olarak bir canlının sunulması işaret edilmiştir. Diğer yollar Allah tarafından kabul edilmemektedir. Doğru yol kurbanla sağlanan kurtuluş yoludur. İster semavi olsun ister gayri semavi, hemen hemen tüm dinlerin temel ritüeli kurban kesmektir. Kurban, tüm insanlığın ortak dini eylemlerinin en başında gelmektedir. Gerçek anlamı inançtan inanca değişse de kurban eyleminin özü birinin yerine başkasının fidye olarak Allah’a sunulmasıdır.
Allah’ın kurtarış yolu olan Kurban olgusunu Kutsal Kitap’ın ışığında incelemeye devam edelim. En çarpıcı olaylardan biri de şüphesiz İbrahim’in oğlunu kurban olarak sunmasıdır. Tarihin en dramatik sahnesi tartışmasız İbrahim’in İshak’ı kurban etmek üzere olduğu andır. İnsanın kanını donduran bir sahnedir. Neden İbrahim böylesine çılgınca bir davranışta bulunmuştur? Yar.22: 2 Allah, "İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git" dedi, "Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun."Eski Ahitte çeşitli kurban türü ve şekli mevcuttur. Kurban türü ve amacı Allah ile özel bir ilişkiyi ve günahların affına giden yolu temsil ediyordu. Bu ayetlerde Allah İbrahim'den biricik oğlunu yakmalık sunu yani "Kobran Ola" (Nazi Almanya’sının Yahudilere uyguladığı soy kırım için kullandıkları "Holokost" adı bu "kobran ola" teriminden türetilmiştir.) olarak sunmasını istiyordu. Kobran Ola diğer kurban türlerine göre daha kutsal kabul edilirdi. Eski Ahit literatürüne göre Ola terimi göğe yükselen anlamına gelmekteydi. Yükselerek Allah’a yaklaştıran bir sunuydu. Sunakta tamamen yakılırdı. Allah İbrahim’e oğlunu bu türde bir kurban olarak sunmasını istiyordu. Bir babadan istenecek en son şey budur. Ancak Allah neden böyle bir şey istiyordu? Sadece onu denemek için mi? O her şeyi bilen olduğuna göre kimseyi denemesine gerek yoktu. Başka bir amacı olmalıydı. İnsanlığa unutulmaz derecede sarsıcı bir sahne göstermek istiyordu. İlginç olan diğer bir konu İbrahim’in karşı çıkmamasıydı. İbrahim Allah’a itaat etti. Ve tüm insanlara bereket kaynağı olacak iman eylemini ne kadar acı verse de sergilemekten çekinmedi. Yar.22: 6-7 Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak'a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak, İbrahim'e, "Baba!" dedi. İbrahim, "Evet, oğlum!" diye yanıtladı. İshak, "Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?" diye sordu. İbrahim, Kuzu sensin diyemedi ancak Yar.22: 8 İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Allah kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Yar.22: 9 Allah’ın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Yar.22: 10 Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Yar.22: 11 Ama RAB' bin meleği göklerden, "İbrahim, İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "İşte buradayım!" diye karşılık verdi. Yar.22: 12 Melek, "Çocuğa dokunma" dedi, "Ona hiçbir şey yapma… Bu ses ona hayatı boyunca duyduğu en harika müjdeyi veriyordu. Oğlunu sunması Allah tarafından engellenmişti. Peki, madem engelleyecekti neden bu sahneye izin verdi?  Sahneyi yakından analiz ettiğimizde ilginç bir manzara görüyoruz. Sahnede bir BABA vardır, her şeyden çok sevmesine rağmen Oğlunu Kurban olarak sunmaktadır. Bir Oğul vardır, Baba’sına ölüm anında bile itaat etmektedir. Bir baba oğlunu kurban olarak sunmaktadır. Bu sahne nihai kurtuluşu anlatmaktadır.
Allah’ın, Baba olarak dünya kurtulsun diye biricik Oğlu İsa Mesih’i sunacağının bir ön bildirisidir bu sahne.  İncil bu gerçeği şu ayetlerle dile getirir:
Yu.3: 16 "Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
Yu.3: 17 Tanrı, Oğlu'nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O'nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.
Yu.3: 18 O'na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı'nın biricik Oğlu'nun adına iman etmemiştir.
Yu.3: 19 Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü.
Yu.3: 20 Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz.
Yu.3: 21 Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrı'ya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir."
Öykünün devamında Yar.22: 13 İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu. Bir anda bir mucizeyle kurban ola, yani göğe yükselecek kurban olarak İshak yerine bir koç verilir. Göğe yükselecek kurban gökten indirilmiştir. Bu mucizenin asıl anlamı da budur. Allah’ın kurtarış planını burada yine görmekteyiz. Tıpkı Âdem ve Havva sahnesinde olduğu gibi kurbanı Allahın ta kendisi sağlamıştır.  Kurtaran Kuzu, Allah’ın Kuzu’sudur ve Allah tarafından, Allah katından verilmiştir.
Örnek ayetlerde gördüğümüz gibi Allah kurban sunusunu çok önemsemektedir. Acaba bunun İsa Mesih’le ne ilgisi vardır? İsa Mesih’in kurtarıcılığının kurban sunusuyla ilişkisi var mıdır? Allah kuzusu İsa Mesih olabilir mi? Bu sorulara İncil’in Yuhanna bölümünden ayetlerle cevap verebiliriz.
Yuhanna 1: 29 Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: "İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Allah Kuzusu! Yu.1: 30 Kendisi için, 'Benden sonra biri geliyor, O benden üstündür. Çünkü O benden önce vardı' dediğim kişi işte budur."  Ayetlerinde, Allah kuzusunun İsa Mesih olduğu söylenmektedir. Yu.3: 13 Gökten (Arşı Ala) inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç kimse göğe (Arşı Ala) çıkmamıştır. (insanoğlu İsa Mesih için Kullanılan bir unvandır.) Ayetiyle de Mesih İsa’nın uluhiyetinin arşı aladan olduğu söylenmektedir.

Özetle:
1-Günahlar için fidye olan Kuzu, Allah tarafından sağlanacaktır.
2-Bu kuzu Gökten (Arşı Ala) indirilecektir.
Kurbanın, Allah’ın kurtarıcılığının ve kendiyle yakınlaşma ve barışma için tek yol olduğunun vurgulandığı başka bir bölüme bakalım. Bu bölümde insanın kurtuluşunun, Allah’ın istediği kurbana yine O’nun istediği şekilde katılmakla mümkün olduğunu görebiliriz. Bu gerçeğin dile getirildiği bölüm İsrail oğulları’nın Mısır’daki kölelik yıllarının anlatıldığı Mısır’dan Çıkış bölümüdür. İsrail oğulları Mısır’a, Yusuf’un firavun adına yönetimde olduğu dönemde yerleşirler. Ancak zamanla Mısırlılar onlara karşı şiddetle, insanlık dışı davranışlarda bulunurlar. Yaşamak korkunç bir hale gelmiştir onlar için. Allah’a kendilerini kurtarmaları için yalvarmaya başlarlar. Allah onlara kulak verir. Çık.3:7 RAB, "Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm" dedi, "Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Onları Kurtarmak için bir insanı görevlendirir. Onun adı Musa’dır. Allah onu firavuna gönderir. Çık.3:10 Şimdi gel, halkım İsrail'i Mısır'dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim."  Tabiki firavun Mısır’ın "iş gücünü"hemen göndermek istemez. O zaman Allah gazabıyla Mısır’ı cezalandırır. Taptıkları putların ve firavunun bir hiç olduğunu, gerçek Allah’ın yalnızca kendisi olduğunu mucizelerle gösterir. Sonunda firavun onları serbest bırakır.Çık.12: 31 Aynı gece firavun Musa'yla Harun'u çağırttı ve, "Kalkın!" dedi, "Siz ve İsrailliler halkımın arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi RAB' be tapın. Mısırdan Çıkış sahnesinde her şey Allahın insanlığa sağlayacağı nihai kurtuluşu temsil eden sembollerle doludur. Bunlara yakından bakalım:
1– Mısır: Dünyayı simgeler
2-Firavun: İblisi simgeler
3-İsrail oğulları: Tüm insanlığı simgeler
4-Kölelik düzeni: İnsanların günah altındaki durumunu simgeler
5-Musa: Mesih İsa’yı simgeler
6-Harun: Havarisel Kiliseyi simgeler
7-Fısıh (Passah) kuzusu: Mesih’in ölümü ve dirilişiyle sağladığı kurtuluşu simgeler
8-Mısırdan Çıkış: Şeytanın Egemenliğinden kurtuluşu simgeler
9-Ateşten sütun: Kutsal ruhla vaftizi simgeler
10-Kızıl denizden geçiş: Suyla vaftizi simgeler
11-Çölde geçen kırk yıl: İman mücadelesini simgeler
12-Vaat edilmiş topraklar: Cenneti simgeler (sonsuz hayatı)
Öyküye tekrar dönelim çıkıştan önce Allah İsrail oğullarından özel bir kurban kesmelerini ister. Bu kurbanaPassah Kuzusu denir. Passah (Fısıh) sözcüğü pas geçmek, üzerinden geçmek anlamına geliyordu. Allah bu kurtuluş bayramında kendi halkına bir kuzu kurban etmesini buyuruyordu: Çık.12: 3 "Bütün İsrail topluluğuna bildirin: Bu ayın onunda herkes ailesine göre kendi ev halkına birer kuzualacak. Çık.12: 5 Koyun ya da keçilerden seçeceğiniz hayvan kusursuz, erkek ve bir yaşında olmalı. Çık.12: 7 Hayvanın kanını alıp, etin yeneceği evin yan ve üst kapı sövelerine sürecekler. Çık.12: 12 "O gece Mısır'dan geçeceğim. Hem insanların hem de hayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. Mısır'ın bütün ilahlarını yargılayacağım. Ben RAB'bim. Çık.12: 13 Bulunduğunuz evlerin üzerindeki kan sizin için "belirti" olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Mısır'ı cezalandırırken ölüm saçan size hiçbir zarar vermeyecek. Ayetlere göre Allah, Mısır’a ölüm meleğini yollayacaktır. Bu yaklaşan ölümden halkının kurtulması kesecekleri kurban kuzusuna bağlıdır. Kurbanı kesmeyen ve kuzunun kanını evinin kapı sövelerine sürmeyen İsrailli de olsa, evinde ilk doğanlar ölecektir. Tek kurtuluş yolu kurbanı kesmek ve bir işaret olarak kurbanın kanını evin kapısına sürmektir. Evin içindekiler iyi insanlar da olabilir kötü de olabilir. Günahkâr da olabilir tövbekâr da olabilir. Önemli olan bireyin kim ve nasıl biri olduğundan çok Allah’ın sözüne inanarak Fısıh kurbanını doğru bir şekilde sunmasıdır. Fısıh kuzusu, Allah’a imanla teslim olmuş bireyin ruhunu kurtaran Allah kuzusunu ( Yu:1: 29 Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: "İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Allah Kuzusu! dedi)simgelemektedir. Bu bayram Allah’ın emriyle tüm nesillere kutlanması emredilmiş bir bayramdır. Çık.12: 26 Çocuklarınız size, 'Bu törenin anlamı nedir?' diye sorduklarında, Çık.12: 27 'Bu RAB' bin Fısıh kurbanıdır' diyeceksiniz, 'Çünkü RAB Mısırlıları öldürürken evlerimizin üzerinden geçerek bizi bağışladı.' İsrailliler eğilip tapındılar. Çık.12: 14 Bu gün sizin için anma günü olacak. Bu günü RAB’ bin bayramı olarak kutlayacaksınız. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürekli bir kural olarak bu günü kutlayacaksınız." Allah’ın gazabından kurtaran Kuzu imanla kabul edilmeliydi. Peki, İncil ne diyor? Fısıh bayramı ve Fısıh kuzusu hakkında.Mat.26: 1-2 İsa bütün bunları anlattıktan sonra öğrencilerine, "İki gün sonra Fısıh Bayramı olduğunu biliyorsunuz" dedi, "İnsanoğlu çarmıha gerilmek üzere ele verilecek." Yu.13: 1 Fısıh Bayramı'ndan önceydi. İsa, bu dünyadan ayrılıp Baba'ya gideceği saatin geldiğini biliyordu. Dünyada kendisine ait olanları hep sevmişti; sonuna kadar da sevdi. Mar.14: 1 Fısıh ve Mayasız Ekmek Bayramı'na iki gün kalmıştı. Başkâhinlerle din bilginleri İsa'yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı.
Luk.22: 7 Fısıh kurbanının kesilmesi gereken Mayasız Ekmek Günü geldi.  Luk.22: 14-15 Yemek saati gelince İsa, elçileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: "Ben acı çekmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım. Luk.22: 16 Size şunu söyleyeyim, Fısıhyemeğini, Tanrı'nın Egemenliği'nde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim." 1.Ko.5: 7 Yeni bir hamur olabilmek için eski mayadan arınıp temizlenin. Zaten mayasızsınız. Çünkü Fısıh kuzumuz Mesih kurban edildi.
İsa Mesih, Fısıh bayramında Yeruşalem’e gitmişti. Çarmıha gerilerek öleceğini biliyordu. Bu gerçeği havarilerine de açıklamıştı. Kutsal Kitap’ta yazdığı gibi ele verildi, çarmıha gerildi ve üç gün sonra dirildi. Göğe yükseldi. Dirilişiyle, ölümü yenerek ölümü öldürdü. Günahın ve ölümün egemenliğine son verdi. Kazandığı bu sonsuz zafere ortak olan imanlılara aynı zaferi vermektedir. Hıristiyan inancı açıkça Fısıh kuzusunun Mesih İsa olduğunu söyler. Yüzyıllar boyunca kesilen tüm kurbanlar Allah’ın yollayacağı Kurtarıcıyı ve kurtarış yolunu betimlemiş ve kurtuluş yolunun nasıl bir yol olacağını açıklamıştır. Gerçek Allah kuzusu ortaya çıktığına göre artık kurban kesmeye gerek kalmamıştır. Mesih İsa kendisini Kurban kuzusu olarak sunmuş, vahiy tarihi boyunca belirtilen tüm peygamberlikleri gerçekleştirmiştir. Her kim, İsa Mesih’i kendi günahları uğruna fidye olarak sunulmuş Allah kuzu olarak kabul ederse günahlarından ve ölümün egemenliğinden kurtulma yoluna girmiş olur.

Sonuç olarak özetle:
1– Her şeyi yaratan tek Allah’a inanıyoruz
2– Allah, Baba Oğul Kutsal Ruh uknumlarında bir ve tektir.
3– Oğul Allah’ın Kelamıdır. Yaratılmamıştır.
4– Allah Kelamını Bakire Meryem Ana aracılığıyla İnsan olarak dünyaya göndermiştir.
5– Allah insanı sevgi birliği için yaratmıştır.
6– İnsan Günah işleyerek bu birliği bozmuştur. Günahın cezası ölümdür
7– Allah hem merhametli hem de adilce bir kurtuluş yolu hazırlamıştır.
8– Bu kurtuluş yolu kurban aracılığıyladır. Ölümü ve günahı ortadan kaldırmanın yolu kurban sunmaktır.
9– Kurban etmek herhangi birinin yerine başkasının canını fidye olarak vermesidir.
10– İlk kurbanı Âdem ve Havva için Allah bizzat kendisi sunmuştur.  Allah, Günahlar için fidye olan Kuzuyu, kendisinin sağlayacağına dikkat çekmektedir.
11– Kurban olmaksızın kurtuluş mümkün değildir. Bu Kuzu Gökten indirilecektir (İshak’ın yerine verilen kuzu gibi)
12– Allah Kuzusu onu imanla kabul edenleri ölümden ve günahın egemenliğinden kurtaracaktır.
13– Allah Kuzusu Fısıh bayramında kurban edilecek olan Fısıh Kuzusudur.
14– Fısıh Kuzusu: Oğul (Kelam, Logos) olan, Meryem Ana’dan doğan, Allahın Kelamı ve Allah Kuzusu olarak, Allahkatından ve zatından dünyaya gelen çarmıhta öldükten üç gün sonra dirilen, göğe yükselen İsa Mesih'tir.           
Bu gerçekler Hıristiyan imanının özüdür. Bu öz bilinmeden, anlaşılmadan yapılan tüm yargılamalar hatalıdır. Hatalı yargılar sağlıksız bir  bakış açısına sahip olmanıza neden olur. Sağlıksız bir bakış açısı da gerçeği görmenizi engeller.
YUHANNA:  Yu.8: 31- 32 İsa kendisine iman etmiş olan Yahudilere, "Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz. Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak" dedi.
VAHİY:7: 10 Yüksek sesle bağırıyorlardı: "Kurtarış, tahtta oturan Allah’a Ve Kuzu'ya özgüdür!"