18 Şubat 2010 Perşembe

Bir Tek Allah’a İnanıyorum

Bir Tek Allah’a İnanıyorum

Her şeyden önce, bir tek Allah vardır. Ondan başka bir ilah ya da ilahe yoktur. Var olan her şeyin kaynağı ve yaratıcısı odur. Bazı çevrelerde Hıristiyanların üç tane ilaha inandıkları söylenmektedir. Bu ya bir yanlış algılamadır ya da iftiradır. Bütün Kutsal Kitap’ta tek Allah’ın var olduğu, üzerine basa basa vurgulanmıştır. Öte taraftan Hıristiyanlığın Peder, Oğul ve Kutsal Ruh şeklinde ifade edilen, üç uknum inancına sahip olduğu da bir gerçektir. Bu üç uknum izahı, Hıristiyan olmayan özellikle de Yahudi ve Müslüman kardeşlerimize tevhit inancını bozan bir olgu gibi yansımaktadır. Üç uknum anlayışı tek ve bir olan Allah’ı parçalara bölmek ya da ona eş tanrılar atfetmek değildir. Peki, nedir öyleyse bu uknum anlayışı? Her iman sahibinin de bildiği gibi vahiy aracılığıyla insanlığa ulaştırılmış, Allah’ın zati ve subuti sıfatları vardır. Bunlara ek olarak, İslam inancında Allahın kişiliğine ve tabiatına atfen 99 ismi bulunmaktadır. Yahudi inancında da Allah’ın yüceliğini açıklayan özel adları ve unvanları bulunmaktadır. Bu isimlerle birden fazla Allah’ın var olduğunu değil tek Allah’ın öz yapısında sahip olduğu eşsiz yüceliği anlatma isteği vardır. Örneğin Besmele söylenirken de; Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla denmekte, tek olan Allah’ın sıfatlarının ve kişiliğinin yüceliğine dikkat çekilmektedir. Rahman, Rahim ve Allah derken üç ayrı ilahtan bahsedilmiyor. Aynı durum Hıristiyan imanı içinde geçerlidir. Hıristiyan inancı da Baba Oğul Kutsal Ruh’ta tek Allahın öz yapısıyla ilgili üç zati özelliği vurgulamaktadır. Burada kullanılan kelimelerin günümüzde kazandığı anlamlar ve bizim bunlara verdiğimiz manalar, antropoformist bir çağrışım yaratabilir. Ancak bizler gerçeği anlamak için, kelimelere değil onların karşılık geldiği gerçeğe bakalım. Dil değişir kelimelere yüklenen manalar zamanla değişir ama onların gösterdiği gerçek değişmez. Unutmamalıyız ki kelimelerin gerçek anlamı yanında mecaz anlamları da vardır. Bu mecazların hangi gerçeği ifade ettiğine dikkat etmemiz gerekir. Dildeki teşbih ve mecazları, ruhsal yönleriyle düşünmeliyiz. Şimdi üç uknumda ifade edilen Allah’ın şahsi kişiliğine bakalım:



Baba ( Peder ): Allahın ontolojik (varlıkbilimsel) sıfatlarından birincisi Allah’ın Baba olarak ifadesidir. Baba terimi kulağa sanki cinsel bir münasebet neticesinde erkeğin sahip olduğu sıfatı yansıtır gibi gelmektedir. Ancak burada bir mecaz vardır. Allah her türlü cinsi ve beşeri ilişkiden uzaktır. Peki, öyleyse Baba ya da Peder derken ne kastedilmektedir. Sözcüğün orijinali Aramice (İsa Mesih döneminde yaygın olarak konuşulan dil) ABBA dır. Bu ad ve unvanla, Allahın her şeyin kaynağı ve var olmasının nedeni olduğu vurgulanmaktadır. BABA adı, var oluşun kaynağı ve nedeni olan Allah’ın işaret edilmesini ve yaratılışın sorumlusunun ve planlayıcısının kimliğini açıklar. Bundan başka bir şey değil. Bunun yanı sıra, Baba unvanı, evlatlarıyla var olmak isteyen, sevgiyle kucaklayan, yarattıklarıyla yakından ilgilenen bir Allah tasavvuru oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, Allah her şeyi sevgiyle yaratan ve varlığı devam ettiren, kâinatın efendisi ve sahibi olan varlıktır. Onun bu özellikleri Baba adında özetlenir. Velî sıfatıyla Kuran’da vurgulanan özelliğe benzerdir.

EN'AM SURESI: 14 De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan başkasını mı Velî edineyim?

ŞÛRA SURESİ: 28 O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Velî'dir O, Hamîd'dir.



Oğul ( Kelam-Logos ): Hıristiyan inancında belki de hiçbir terim Oğul terimi kadar yanlış algılanmamıştır. Sanki Allah, Meryem Ana’dan cinsel münasebetle bir evlat edinmiş sanılmaktadır. Hıristiyanlığın yayıldığı yıllarda, Eski Mısır dininde, İsis-Osiris-Horus şeklinde bir üçleme inancı vardı. Osiris erkek, İsis kadın ve Horus da oğul tanrıydı. Bu inanıştan etkilenen bazı sapkın tarikatlar, Afrika ve Mezopotamya’da yayılmışlardı. Bu dini inanca mensup olan kişiler Hıristiyan olduklarında, eski inançlarını da Gerçek Hıristiyan imanını bozacak şekilde değiştirerek: Baba-Meryem-İsa şeklinde sapık ve putperest bir uknum anlayışına sahip oldular. Eski dinlerinin etkisiyle böyle bir inanca sürüklenmişlerdi. Ancak İncil’e göre bu açık bir saçmalıktır. Salih hiçbir Hıristiyan böyle bir saçmalığa, böyle bir küfre asla inanmaz. Allah bir evlilik ya da beşeri ve cinsi münasebet yoluyla oğul sahibi olmamıştır. Böylesi bir fikir tüm Hıristiyanlar için küfür sayılır düşünülmesi dahi iğrençtir. Böylesi bir inanış paganizmden başka bir şey değildir. Bu terimin özellikle Yahudi ve Müslüman kardeşlerimizi rahatsız ettiğinin, onların zihninde putperest bir imaj yarattığının bilincindeyiz. Ancak Kilisenin ilan ettiği Oğul terimi mecazlı bir terimdir. Allah’ı anlamaya çalışırken tüm inançlar mecaza başvurmuşlardır. Örneğin İslam inancının kaynağı olan Kuran’da da "Allahın Yüzü" mecazı bulunmaktadır.

BAKARA SURESİ: 115 Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.

İslam inancına göre, şekilden münezzeh olan Allah’ın nasıl bir yüzü olabilir? Ancak açıktır ki bu bir mecazdır. Tıpkı Oğulluk mecazı gibi, Peki, kimdir bu Oğul?

İlk olarak Oğul: Allahın Kelamıdır. Yani Allah’ın varlığı yaratan sözüdür. Ona Kelamullah ( Yunanca Logos ) denir. Allah her şeyi Kelamı vasıtasıyla yaratmıştır. Allah’ın Kelamı Allah ile özdeştir. Allah gibi ezeli ve ebedidir. Ayrıca Kelam Allah’tan ayrı düşünülemez. Çünkü Kelam daha sonradan ortaya çıkmış ve Allah’a eklenmiş bir özellik olamaz. Öyle olsa idi Allah, Kelam ortaya çıkıncaya kadar düşünmüyor, akletmiyor olacaktı. Düşünmeyen bir Allah olamayacağına ya da sonradan düşünmeye ve akletmeye başlayan bir Allah tasavvuru yapılamayacağına göre Kelam da Allah gibi Allahın öz varlığında ezeli ve ebedi olarak vardı. Allah, Kelamıyla varlığı yaratmış, Kelamının sesiyle peygamberlere ulaşmış ve kendi gerçeğini ve lütfunu da Kelamını Mesih İsa’da somutlaştırarak, kendini insanlığa açıklamıştır. Şimdi, Kelam yani Allah’ın düşünme, bilme ve yaratma sıfatı Oğul, Oğul da İsa Mesih’e ise, İsa Mesih insan olarak dünyaya gelmeden önce de vardır demektir. Hem de Allahın öz varlığında var olarak. Bunu sonradan Hıristiyanlar uydurmamıştır. Havari Aziz Yuhanna İncil’de şöyle yazmaktadır.

Tanrısal Söz (Kelam, Logos )

Yu.1: 1 Başlangıçta Kelam vardı. Kelam Allah ile birlikteydi ve Kelam Allah idi.

Yu.1: 2 Başlangıçta O, Allah ile birlikteydi.

Yu.1: 3 Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı.

Yu.1: 4 Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı.

Havari şöyle devam etmektedir: Yu.1: 14 Kelam, insan olup aramızda yaşadı. O'nun yüceliğini Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul'un yüceliğini gördük.

İncil: Söz (kelam, logos) ve Oğul’un aynı kişi olduğunu ve onun insan olarak dünyaya geldiğini ilan etmektedir. Hıristiyanların inandığı Mesih İsa, ezeli ve ebedi olarak Allah’ın öz varlığı olan Kelamının, Meryem Ana’nın rahminde insan olan, ete kemiğe bürünen hali olduğudur. Asla cinsi veya beşeri bir ilişkinden doğma bir Oğul değildir. Hıristiyanlar bu ada (Oğul) ruhsal anlamıyla bakar ve düşünürler.

Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da... Kendi Oğluyla bize seslenmiştir (İncil, İbranilere Mektup 1,1–2).



Kutsal Ruh (Ruhül Kudüs): Ruh terimi Allah’ın kudretini ifade eden, yaratılışı kuşatan, can veren yüceliği için kullanılmıştır. Ruh sözcüğünün anlamı nefes, hava ve soluktur. Allah ilk insan olan Âdemi yarattığında ona kendi ruhundan üflemiştir. Yar.2: 7 RAB Tanrı Âdem’i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. Âdemin yaratılışı ve canlanışı Allah’ın Kutsal Ruh’u aracılığıyla gerçekleşmiştir. Aynı Kutsal Ruh’u İsa Mesih’in doğumunda etkin olurken görüyoruz.

MATTA: Mat.1: 18 İsa Mesih'in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf'la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem'in Kutsal Ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı.

LUKA: Luka1: 35 Melek ona şöyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Buradaki gebelik Kutsal Ruh’un kudretiyle oluşmuştur. Cinsel ya da beşeri bir durum söz konusu dahi edilemez. Allahın Kelamı ve Ruhu Mesih’in doğum sürecinde bir arada etkindir. Peki, Kutsal Ruh Allahın kendi öz ruhumudur yoksa bir başka varlık mıdır? Hıristiyanlar Kutsal Ruh’un Allahın ta kendisi olduğuna inanırlar. Nasıl ki bir insan kendi ruhuyla yaşayan bir varlıksa ve onun ruhu cüzi kabiliyetlere sahipse Allah da kendi Kutsal Ruh’uyla külli kabiliyetleriyle vardır. Bazı çevrelerde Kutsal Ruh’un Cebrail olduğu söylenmektedir. Ancak bu gerçeği yansıtmamaktadır. Cebrail'in kendisi Meryem’e müjdeyi verirken "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek." demiş kendisinden bahsetmemiştir. Kutsal Ruh’tan Yüceler Yücesinin Gücü diye tanımlama yaparak O’nun Allahın kendisinden bir uknum olduğunu ifade etmiştir. Bu üç ad ve uknum ( BABA, OĞUL, KUTSAL RUH ) Mesih İsa’nın göğe alınması sırasında son buyrukla tek bir isim, tek bir kişi olarak Mesih tarafından havarilere duyurulmuştur.

MATTA: Mat.28: 19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin;

Bilinmesi gereken bir diğer gerçekte vaftizle ilgilidir. İsa Mesih Havarilerden, kendisine iman edecek kişileri vaftiz etmelerini istiyor. Vaftiz bireyin günahlarını açıkça itiraf ederek kamu önünde tövbekâr bir hayatı seçtiğini ilan etmesine dayalıydı. Kişi günahlarını itiraf ederdi. Ve vaftiz töreni tek bir kişinin adına yapılabilirdi. Ayrı ayrı kişilerin adına değil. Son buyrukta da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla diyerek tek bir kişinin adına vaftiz etmelerini buyuruyordu. Üç uknum konusunu somutlaştırmak için birkaç örnek daha verelim. Mesela güneşi ele alalım. Güneşin fiziksel bir kütlesi, ısısı ve ışığı vardır. Bunlar üç farklı özelliktir. Kütlesi ışık değildir. Isısı kütlesi değildir. Ancak birbirinden farklı da olsa farklı olan bu özellikleriyle güneş bir ve tektir. Ancak şu da bir gerçektir ki teslis ( üç uknum ) inancı tam olarak anlatılamayacak bir sırdır. Bu sırrı insanoğlunun tam olarak açıklayabilmesi ve anlayabilmesi Allah’ın ilahi yardımıyla mümkün olabilir.

Özetle şöyle diyebiliriz: Allah birdir ve tektir. Ondan başkası yoktur. Baba, Oğul, Kutsal Ruh bir ve tek olan Allahın ontolojik zati uknumlarıdır. Hıristiyanların Allah inancı bu şekildedir. İnsanı ve her şeyi Allah yarattı tüm inanç sahiplerinin ortak gerçeği budur. Semavi inançların tamamında ilk insanın yaratılışı benzer bir şekilde anlatılmaktadır. Allah insanı sevgi için yarattı çünkü Allah sevgidir. (1.Yu.4: 16 Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar). Aden bahçesi adı verilen özel bir yerde, Âdem ve eşi Havva’yla, Allah arasında özel bir sevgi bağı bulunmaktaydı. Bahçe terimi özellikle ilginçtir. Orta doğuda kuraklığın ve çöl ikliminin sürdüğü bir coğrafyada özenle hazırlanmış bir bahçe eşsiz bir servet demekti. Allah bir servet özelliğine sahip bu bahçeyi insanla paylaşmak üzere ona vermiş, onu yarattığı bu güzelliğe egemen kılmıştı. Bu bahçede Allah ve insan arasında doğrudan bir ilişki vardı. Aracısız ve yüz yüze yakın bir ilişki bulunmaktaydı. Peki, ne oldu da bu yüz yüze ilişki son buldu? Neden biz insanlar bu ilişkinin, bu yakınlığın dışında kaldık? Vahye baktığımızda bu soruların cevabının insanın Allah’a karşı günah işlemesinde yattığını görebiliriz. Allah sonsuz güzellik ve nimetler içerisinde bulunan insana tek bir ağacın meyvesini yasaklamıştı. İyiyle kötüyü bilme ağacının meyvesini. Peki, bu yasağın gerçek anlamı neydi? Allah despot biri olduğu için mi yasak koydu? Tabii ki hayır, İnsanların özgürce seçim yapması için en az iki seçenek olmalıydı. Allah, insanla bir robot ya da makine gibi ilişki kurmak istemiyordu. Özgür iradesiyle bu ilişkiyi devam ettirmesini istiyordu. Gerçek sevgi; özgür kıldığı, özgürlüğe dayandığı sürece gerçektir. İnsan isterse bu ilişkiyi sonlandırabilsin diye başka bir ağaç sembolüyle ona ikinci bir tercih hakkı olduğunu gösteriyordu. Ancak en başından uyarısını da vererek… Uyarı şöyleydi. Yar.2: 16 Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu. "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." Burada ölüm sözcüğü çok sarsıcı ve Hıristiyan inancının temel doktrinlerinden birini vurgular. Ayrıca günah sözcüğü İbranice bir mecazla, ölüm veren ya da ölüm getiren anlamını bu ayetten alır. Ölüm, birbirine en yakın kişilerin arasındaki bağın kopması, yakınlığın sonsuz bir uzaklığa dönüşmesi değil midir? Hepimizin bildiği gibi insan o ağacın meyvesinden yemiştir. Bir meyve yemekte ne var diye düşünebiliriz ancak o meyveyi yemek Allah’la ilişkinizi bitirmenizi temsil ediyorsa, Allah’ı değil de kendi kendinize tapmayı tercih ediyorsa ortada korkunç bir günah var demektir. Bu günah ölüm getirmiştir. Neye ölüm getirmiştir: Allah ve insan arasındaki yakın ilişkiye ölüm getirmiştir. Eğer eşinizi aldatırsanız onunla aranızdaki sevgi dolu ilişkiyi öldürmüş olursunuz. Bir dostunuza hainlik ederseniz, Dostluğunuzu öldürürsünüz. İşte günahın gerçek anlamı budur. İnsan, Allaha karşı günah işleyince artık Aden bahçesinde kalamazdı. Sevgi dolu Allah ile kalamazdı. Nur olan Allah ile karanlığa bulanmış insan aynı ilişkiye devam edemezlerdi. Bu yüzden Âdem ve Havva, Aden cennetinden çıkarıldı. Yar.3: 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i Aden bahçesinden çıkardı. Bugün neden Aden bahçesinde Allah ile birlikte değiliz sorusunun cevabı; işte insanların Ona karşı işlediği günahtır. Bizlerde Âdem ve Havva’nın çocukları olarak onların kaderini paylaşmaktayız. Âdem ve Havva günah işledi ve Allah ile ayrı düştüler yani yaşamın kaynağı olan Allah ile kusursuz bağlarını kopararak ruhsal manada öldüler. Peki, Allah şimdi ne yapacaktı? İnsanı kendi haline mi terk edecekti? Eğer onları terk edecek olsa merhametsiz olacaktı. Ama günahlarını görmezden gelse bu seferde adil olmayacaktı. Hem adil hem de merhametli olmanın yolu insanları kurtaracak özel bir kurtuluş yolu hazırlamaktı. Âdem ve Havva’nın günahının sonuçlarını ortadan kaldırmak için özel bir yol... Bu yolun nasıl bir yol olduğuna bakalım. Âdem ve Havva günah işlediklerinde ne oldu, ilk sonuç neydi? Önce bunu araştıralım. Yar.3:6...Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. İlk olarak gözleri açıldı. Gözlerinin açılması daha önce hiç görmüyorlardı demek değildir. Burada gene mecaz sanatı kullanılmaktadır. İnsanın kendini, çevresini ve Allah’ı, günahtan önce algılayış şekliyle günah işledikten sonra farklı algıladıkları vurgulanmaktadır. Günah işlemeden önce kusursuz bir bakış açısına sahiptiler Allah’ın kendilere bahşettiği kutsallık sayesinde hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemekteydiler. Ama günahtan sonra çıplak olduklarını yani eksik ve ihtiyaç içinde zayıf varlıklar olduklarını anladılar. Çünkü günah, Allah’ın bahşettiği güzellikleri görmelerini engellemişti. Evet, ikisi de zayıf ve eksik olduklarını fark ettiler. Bu acziyet ve utanç duygusundan kurtulmak için kendilerine bir yol aradılar. Ayette buldukları yol şöyle açıklanmaktadır. İncir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Burada da açıklanmak istenen gerçek, dolaylama ve mecazla verilmiştir. İncir yaprağı benzetmesiyle, kendi günahlarının sonuçlarını kendileri ortadan kaldırmaya, kendi çözüm yollarıyla, işledikleri günahı örtmeye çalıştıkları gösterilmektedir. Günümüzde de insanlar kendi günahlarını kendi çözüm yollarıyla, kendi felsefeleriyle ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Yani hala incir yaprakları kullanmaktadır. Ancak Allah bu çözüm yolunu kabul ediyor mu? İnsanların kendi amellerinin günahı ortadan kaldırmaya yetip yetmediğini Kutsal Kitap’ta görebiliriz: Yar.3: 21 RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Allah incir yaprağı çözümünü kabul etmemiştir. İnsanların işledikleri günahı hafife aldıklarını, hemen çözülebilecek bir sorun olarak görmelerini kabul etmemiştir. Gerçek şu ki günahı ortadan kaldırmak insan sınırlarını aşan kutsal bir varlığın eylemiyle mümkündür. Günah işleyerek bu kutsallığı kaybetmiş olan insanın çözümleri yetersizdir. Allah’ın çözümü ise farklıdır. Deriden elbiselerle, deriden giysilerle insanın çıplaklığını örtmüştür. İyi ama bu deri nerden alınmıştır? İnsanın ayıbını örten bu deri nasıl sağlanmıştır? Yar.3: 21 RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi ayetiyle ilk kurban eylemine değinilmektedir. Allah tarafından bir kurban sağlanmış ve onun derisiyle elbise yapılmıştır. Bu elbiseyle günahın sonuçları örtülmüştür. Allah’ın günah için sağladığı çözüm yolu bir kurban aracılığıyla gerçekleşmiştir. Kurban (İbranice Korban) kelimesi yakınlaştıran sunu anlamına gelmektedir. Kimleri yakınlaştıran bir sunudur? Kesen kişiyle kendisine karşı günah işlenmiş olan Yaratıcıyı yakınlaştıran bir sunudur. Peki, neden yakınlaşmak gerekiyor, ne zaman ayrı düşüldü ki yakınlaşmaya ihtiyaç duyuyoruz? Az önce değindiğimiz gibi insanın günahı, yakınlığı yok ettiği için artık yakınlaştırıcı yani Kurban gerekiyor. İnsanla Yaratıcı arasındaki uzaklığı aşmanın yolu ona bir kurban sunmaktır. Bu uzaklık insanların işlediği günahtan doğmuştu, kurban sayesinde günahın yarattığı mesafeler aşılacaktı. İlk kurbanı da Allah’ın bizzat kendisinin sağlamış olması onun insanlarla yakınlaşmasının tek yolunun kurban olduğunun altını çizmek istemesindendir. Kurban eylemi sırasında bir takasın gerçekleştiğini görürüz. Günahı işleyenin canı değil başka bir canlının kanı akıtılır. Kurbanlık hayvan, günah işleyenin yerine ölüme gider. Söz konusu takasta kurbanlık hayvan bir fidye, kurtuluş fidyesi olarak Allah’a sunulur. Bir canın kurtuluşu için başka bir can verilir. Peki, suçsuz ve masum bir canlı neden suçluyla yer değiştiriyor? Bunun anlamı ne? Bunun anlamı, Allah’ın suçluları, kusurluları yani günahkârları kurtarmak için suçsuz, kusursuz ve günahsız bir kurtarıcı gönderecek olmasına dikkat çekmek istemesidir.



"Kurtarış, tahtta oturan Allah’a Ve Kuzu'ya özgüdür!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder